Evlilik Çatışması
Sprey (1979), çatışma kuramını evlilik birliğine
uyarlayan kişi, her çiftin bir sistem oluşturduğunu, eşlerin kendilerine ait
amaçlarının bulunması nedeniyle evlilik sisteminde çatışmanın kaçınılmaz
olduğunu vurgulamıştır. Eşler arasındaki çatışma, eşlerin sorun çözme konusunda
yaşadığı zorluklar, birbirlerinin farklılıklarını kabul etmedeki güçlüktür.
Evlilik çatışması, yetersiz bir şekilde yönetilmiş ya da yönetilen çatışmadır.
Partnerler açısından tatmin edici olmayan çözümlere
ulaşıldığında çatışma meydana gelir. Yani çatışma, çiftlerin birbirine
bağlılıklarından kaynaklanan problemleri çözecek stratejilerin
başarısızlığından kaynaklanır. Çatışma, “yakın
ilişkinin fonksiyonunu görebileceğimiz bir pencere” dir (Dhir ve
Markman, 1984).
Bazı kuramcılar ve araştırmacılar - Kline, Pleasant,
Whitton ve Markman, 2006; White ve Klein, 2002; Farrington ve Chertok, 1993-
çatışmanın çiftler için normal bir olay olduğuna inanmaktadır. Çatışma, genelde
bütün ilişkilerde meydana gelen kaçınılmaz bir olgu olarak kabul edilmektedir
(Troupe, 2008). Tezer (1986) çatışmayı,
bir tarafın kendi isteklerini diğerinin engellediğini veya engellemek üzere
olduğunu algılamasıyla başlayan bir süreç olarak aktarmıştır. Hatipoğlu (1993) çalışmasında evlilik
çatışmasını, eşlerden biri diğerinin ilgilerine müdahale etmeye kalktığında
ortaya çıkan kişiler arası bir süreç olarak tanımlamıştır. Tümer (1998) ise çalışmasında iki farklı
evlilik çatışması kavramına yer vermiştir. Birinci tanımda, evlilik çatışması,
eşlerden birinin diğerinin eylemlerine müdahale etmesiyle ortaya çıkan kişiler
arası bir süreç olarak aktarılmıştır. İkinci tanımda ise, birbirine zıt ya da
bağdaşmayan gereksinim, hedef ve beklentilerden kaynaklanan uyuşmazlık ya da
anlaşmazlıklar olarak verilmiştir.
Bradbury, Fincham ve Beach’e (2002) göre çatışma,
bir kişinin davranışlarının diğer kişinin davranışlarını engelleyici olduğunda
gözlenen bir süreçtir. Özellikle sıkıntılı olaylar ve geçiş dönemleri örneğin
doğum, iş kaybı vb durumlar bireylerin çatışma olasılığını arttırmaktadır.
Fincham (2003), evlilikte çatışmanın ortaya çıkışını eşler arasındaki iletişim
açısından ele almıştır, çatışmanın ortaya çıkışına zemin hazırlayan bazı duygu
ve düşünceler vardır. Bireyin, partnerinin davranışını çatışmaya ortam
hazırlayacak şekilde anlamlandırması buna örnek verilebilir.
Uğurlu’nun (2003) çalışmasında ise evlilik
çatışmasının, genellikle bir eşin diğerine keyifsiz bir şekilde davranması ile
başlayacağı, bu durumda eşlerin ya tartışmaya girebileceği ya da tartışmadan
kaçınabileceği aktarılmıştır. Özen’in
(2006) çalışmasında, çatışmanın, çiftler için mevcut çözümler tatmin edici
olmadığında oluşabileceği aktarılmaktadır.
Çatışma teorisinin nispeten uzun bir geçmişi vardır.
Aile sosyolojisi çerçevesinde, Collins (1971), LaRossa (1977) ve Sprey (1979)
davranışın açıklanmasında çatışma teorisini kullanmışlardır. Eshleman (1981),
bu teorik perspektiften elde edilen en temel varsayımın çatışmanın tüm insani
etkileşimlerde doğal ve kaçınılmaz olduğu gerçeğine dikkat çekmiştir. Çatışmayı
kötü veya sosyal sistemlerin ve insani ilişkilerin bozucusu olarak görmektense,
“çatışma aile sistemleri ve evlilik
etkileşimleri dahil olmak üzere tüm sistemlerin ve etkileşimlerin varsayılan ve
beklenen bir parçası olarak görülür” . Bu nedenle, eğer karı-koca veya
ebeveyn-çocuk hedefleri sık sık çatışma halindeyse, mesele kaçınma değil de
bunlarla nasıl baş edileceği, nasıl çözüleceğidir. Böyle yaparken, “çatışma, bozucu veya negatif olmasındansa
ilişkileri, güçlendirip çatışmanın öncesindeki hallerinden daha anlamlı ve
ödüllendirici bir hale getirebilir”. Sprey (1979)’e göre, aile ve
evlilik süreci, “düzenin ve kişiler
arasındaki uyumun sadece uzlaşmayla sürdürülebileceği bir durum olan daimi bir
‘verme ve alma’ halini yansıtır” (Rank ve LeCroy, 1983).
Evlilik çatışması, sıklık, şiddet, içerik ve
çatışmanın çözümü açısından farklılık gösterir. Bazı eşler günde bir iki kez
çatışma yaşar iken bazı eşler yılda bir iki kez çatışma yaşamaktadır. Çatışmada
sözel ifade yerine fiziksel şiddet kullanan çiftler vardır. Eşler arasında
çatışmaya yol açan konular örneğin kadının çalışma durumundan çocuk sahibi
olmaya kadar değişiklik gösterebilmektedir. Kimi çatışmalar çözümlenebilmekte
kimi çatışmalar ise çözümsüz kalmaktadır.
Evlilikler gönüllü veya zorunlu bir ilişki haline gelebilir, zorunlu
evlilik ilişkilerinde eşler birbirleriyle geçiniyormuş gibi görünseler bile,
gerçekten istedikleri için değil birlikte olmak zorunda oldukları için
beraberliklerini devam ettirirler. Çiftler evliliklerini zorunlu olarak algıladıklarında
eşler arasında çatışmalar çıkmaya başlar (Haley,1988).
Richter, eşlerin bilinçdışında
oluşturdukları beş tür yansıtmanın çatışmalara yol açtığını ifade etmiştir;
1-Başkasının yerine koyma: Eşin diğer eşi, ruhsal çatışma
yaşadığı bir başkasının yerine koymasıdır. Böyle bir yansıtma durumunda
eşlerden biri, genellikle geçmişte çözümlenmeden kalmış ruhsal sorunlarını,
çocukluk dönemindeki çatışmalarını, şimdi o role uygun gördüğü eşi üzerinden
yeniden yaşayarak yeni çatışmalara yol açmaktadır. Geçmişte annesiyle olan
çatışmalarını şimdi karısıyla yaşayan bir koca ya da babasıyla olan çatışmalı
duygusal ilişkilerini kocasıyla sürdüren bir kadın buna örnek verilebilir.
2-Ayna rolü: Eşlerin, ailenin bir ya da birkaç
üyesinin aynen kendilerinin bir aynası olmasını istemeleri durumu olarak
tanımlanabilir. Burada, ailedeki egemen birey ya da bireyler, diğerlerini buna
zorlamakta, aykırılıklara izin vermemektedir.
3-İdeal ben rolü: Kişinin, kendisini olmak isteyip de
olamadığı birinin yerinde görme isteğidir. Kendisi için idealleşmiş fakat bir
türlü gerçekleştirilememiş bir duruma, ailenin bir başka üyesinin ulaşması
üzerinden doyuma ulaşmasıdır. Kendi istediği yüksek eğitimi yapmamış veya
istediği mesleği seçememiş bir ebeveynin, kendi idealleri için çocuğuna baskı
yapması örneği gibi.
4-Negatif ben rolü: Birey, beğenmediği ve
kabullenmediği bir yanını, kendi üstünden alması için eşine ihtiyaç duymakta ve
bunu iki türlü hayata geçirmeye çalışmaktadır:
a- Günah
keçisi rolü: Evli birey, kendisinde var olan fakat kabullenmediği bütün
kötü özelliklerini eşinin üzerine atarak onun suçlanmasını talep etmektedir.
b- Zayıf
yönün üstlenilmesi rolü: Evli birey, kendisinde var olan zayıf yönlerini
eşinin üzerinden gösterip kendini güçlü hissedebileceği bir durumda olma
isteğindedir.
5-Yoldaş rolü: Evli
birey, kendi düşünce, etkinlik veya savaşımlarında eşiyle aynı paralelde olmayı
yani eşin yoldaşlığını istemekte ve onu zorlamaktadır. Kendisine eşlik
edebilecek bir eş seçip ona bu rolü yüklemektedir (Richter, 2000).
Evlilikte çatışma konusuna odaklaşan araştırmalarda
üç temel görüşten bahsedilmektedir. Bu
temel görüşlerden ilki, birbirine birçok yönden bağımlı olan ve
birbirlerini çeşitli şekillerde etkileyen; birbirinden farklı ihtiyaçları,
ilgileri ve amaçları olan ya da amaçları aynı bile olsa bu amaçlara farklı
stratejilerden ulaşmaya çalışan bireyler arasında ve sınırlı kaynaklardan
dolayı çatışma yaşanılması kaçınılmazdır. İkinci temel görüş, çatışmanın başlangıçtan “kötü” veya “iyi”
olarak ele alınamayacağıdır; çatışma yıkıcı olabileceği gibi yapıcı etki de
gösterebilir. Çatışma; olumsuz duygular, kaçınma, katı olma ve saldırganlığa
neden olabileceği gibi değişme, bireylerin birbirlerine yakınlaşması, uyum
sağlaması ve bütünlüğe de neden olabilir. Son temel görüş, çatışmanın bir bilişsel işlem olduğudur. Bu
bilişsel işlem; içinde tutumlar, değerlendirme, tolerans, ilişkideki çatışmanın
kabul edilmesi, eşler arası fikirlerin, görüşlerin veya amaçların farklı
olması, bu farklılığın anlaşılması, yaşanan çatışmayı çözme, çatışma ile başa
çıkma veya çatışma yönetimi ve bunlar sonucunda ilişkide duygusal yakınlığın
azalıp çoğalma durumları gibi birçok olguyu içerir (Ridley ve ark., 2001, Akt.
Uğurlu, 2003).
Eşler arasında yaşanan çatışmalara yol açan birçok
konudan söz edilebilir. Blood ve Wolfe, şehirde yaşayan 1 ile 40 yıllık evli
731 kadın eşten topladığı bilgilere dayanarak, eşler arasındaki belli başlı
çatışma alanlarının en çoktan en aza doğru;
1) Para,
2) Çocuklar,
3) Boş zaman etkinlikleri,
4) Kişilik,
5) Kayınpeder, kayınvalide,
6) Roller,
7) Dinsel-politik görüş,
8) Seks olarak saptandığını belirtmektedir (Akt.
Tezer, 1986: 18).
Blood ve Wolfe, evlilik süresi arttıkça çatışma
konularının değiştiğini, yaşlı eşlerin daha az çatışma belirtmelerinin büyük
ölçüde aralarındaki iletişimin azalmasına bağlı olabileceğini ifade etmektedir.
Greene, 750 eşten elde ettiği verilere dayanarak,
eşler arasında en çok çatışmaya neden olan konuların kadın ve erkek eşlerde
aynı sırada olmak üzere, en çoktan en aza doğru şöyle sıralandığını
belirtmektedir:
1) İletişim yokluğu,
2) Sürekli tartışma,
3) Giderilmemiş duygusal gereksinimler,
4) Cinsel doyumsuzluk,
5) Parasal anlaşmazlıklar,
6) Kayınvalide-kayınpeder,
7) Sadakatsizlik,
8) Çocuklara ilişkin çatışmalar,
9) Otoriter eş,
10) Şüpheci eş,
11) Alkolizm,
12) Fiziksel saldırı (Akt. Tezer, 1986: 19).
Scanzoni ve Scanzoni, 1981; Straus ve diğerleri,
1980 araştırmasında belirgin olarak görünen çatışma konuları para ve çocuklardır.
Genellikle bunlar listenin en üstündedir, para özellikle en yaygın çatışma
alanıdır. Bununla birlikte, ev işleri idaresinin para ya da çocuk meselelerine
nazaran daha belirgin bir anlaşmazlık konusu olduğu tespit edilmiştir. Pek çok
çift açısından anlaşmazlık yaratan dördüncü konu ise cinsel ilişkidir
(Kammeyer, 1987).
Evlilik çatışmalarının varlığı olumsuz evlilikleri
düşündürmesinin yanı sıra, hiç çatışmanın olmaması da her zaman iyi bir evlilik
vardır anlamına gelmez. Boylamsal yapılan çalışmalar çatışmadan uzak duran
çiftlerin, evliliklerinde çatışma yaşayan çiftlere nazaran daha az mutlu
olduklarını ortaya çıkarmıştır (Mackey ve O’Brien, 1998).
Araştırmalar, evlilikle ilgili mutsuzluk ve dağılmaya yol açan pek çok
değişkene önemli ölçüde dikkat çekmiştir. Kayda değer miktarda pek çok
araştırma örneğin Mathews, Wickrama ve Conger, 1996; Gottman 1994 evlilikle
ilgili mutsuzluğun en güçlü belirtilerinden birinin düşmanca çatışma olduğunu
göstermektedir. Aslında, bazı araştırmalar Mathews ve diğerleri, 1996; Gottman,
1994; Gottman ve Levenson, 1992 düşmanca çatışmanın varlığının evlilikle ilgili
dağılmayı % 80 doğrulukla önceden haber verebileceğini ortaya çıkarmıştır.
Gottman (1994) düşmanca çatışmayı, negatif bir çiftin etkileşim modeli olarak
tanımlamıştır ki bu etkileşim ateşli ve sık tartışmaları ve hakaretleri,
olumsuz anlamda isim takmaları, dinleme isteksizliğini, duygusal ilgideki
eksikliği ve olumlu davranışlara nazaran daha fazla olumsuz davranışları
kapsamaktadır (Topham, Larson ve Holman, 2005).
Çatışma esnasında oluşan davranış sırası,
yıpranmamış evliliklere nazaran yıpranmış evliliklerde daha kolay tahmin
edilebilirdir ve genelde artan olumsuz davranışlar zinciri hakimdir ve
çiftlerin durması zordur. Olumsuz davranışlar sergileme çıkmazına giren çiftler
için en büyük mücadelelerden birisi böylesi dalgalanmalardan kurtulmanın adapte
edici yolunu bulmaktır. Bunlar, iletişimi düzeltmeyi tasarlamış olan karşı
tepkilerdir mesela, “Beni dinlemiyorsun”; fakat olumsuz etkiyle örneğin öfke
iletilir. Partnerler, olumsuz etkiye karşı yanıt verme eğiliminde olup, bunun
sonucunda da döngüyü devam ettirirler. Bu, onların etkileşimlerini
yapılandırılmış ve tahmin edilebilir yapmaktadır. Bunun aksine
yıpranmamış-sorunsuz çiftler onarma girişimlerine daha eğilimlidir ve buna
bağlı olarak olumsuz davranış sergilemelerini daha erken terk ederler. Örnek
olarak, eşlerden biri “Bir dakika, bana bitirmem için izin vermiyorsun” veya
“Özür dilerim, …. lütfen sözünü bitir” şeklinde yanıt verebilir. Bu yüzden, onların
etkileşimleri daha gelişigüzel ve daha az tahmin edilebilir gibi görünür
(Fincham, 2003).
Evlilikle ilgili yıpranmış çiftlerce sergilenen
ikinci önemli davranış örneği ise isteme-geri çekilmedir ki (demand-withdraw)
burada bir eş diğerini birtakım talepler, şikayetler ve eleştirilerle baskı
altına alır buna karşın diğer eş tepkiyle ve pasif hareketsizlikle geri
çekilir. Özellikle, erkek eşin çekildiği ve kadın eşin düşmanca şekilde
karşılık verdiği davranış sırası, memnun çiftlere nazaran sorunlu evliliğe
sahip olan çiftlerde daha yaygındır. Son araştırmalar geri çekilen eşlerin
hangi partnerin değişiklik istediğine göre (örnek olarak, bir erkek değişiklik
istediği zaman, geri çekilmek isteyen kadındır) farklılaştığını göstermiştir
(Fincham, 2003).
Cartensen ve Gottman (1994), çatışmaya kadınların ve
erkeklerin psikolojik tepkilerinde biyolojik olarak cinsiyet temelli
farklılıklar olduğunu iddia etmektedirler ki bu da kadın tarafından çatışma
konusu ortaya çıkarıldığında erkeğin geriye çekilmesinin daha olası olduğu
bulgusunu açıklayabilmektedir (Faulkner, Davey ve Davey, 2005).
Evlilik çatışması eşlerin ruh sağlığı,
fiziksel sağlığı ayrıca aile sağlığı açısından önemlidir.
Ruh Sağlığı: Coyne, Downey, O’Leary ve Smith’in 1991 yılındaki
çalışmalarında evlilik çatışmasının bireysel iyi-oluş üzerinde derin etkileri
olduğu tartışılmıştır. Evlilik çatışmasının yeme bozuklukları ile bağlantısı
Van den Broucke ve diğerleri 1997 çalışmasında, depresyon ile bağlantısı ise
Beach ve diğerleri 1998 çalışmasında belgelenmiştir. Benzer biçimde evlilik
çatışmasının, O’Farrell ve diğerleri 1991 çalışmasında erkek alkolizmi, Murpy
ve O’Farrell 1994 çalışmasında içki içme alışkanlığı, episodik yani nöbet
şeklinde oluşan içme alışkanlığı, aşırı alkol alma ve ev dışı içme, O’Leary ve
diğerleri 1994 çalışmasında eşlerin fiziksel ve psikolojik kötü muamelesi ile
ilişkili olduğu kaydedilmiştir.
Beach ve O'Leary 1993 yılı çalışmasında, depresif
eşlerin sorun çözme ile ilgili tartışmalarda daha olumsuz sözel ve sözel
olmayan davranışlar sergilediklerini ve depresif olmayan eşe göre evlilikleri
ile ilgili daha olumsuz algılara sahip olduklarını ifade etmiştir.
Fiziksel Sağlık: Evli bireyler evli olmayan bireylere göre ortalama
olarak daha sağlıklıdır. Evlilik çatışması, sağlık durumu iyi olmama ve belirli
hastalıklar ile örneğin kanser, kardiyak rahatsızlıklar ve kronik ağrılar
ilişkilendirilmiştir ; çünkü çatışma sırasındaki
düşmanca davranışlar immünolojik, endokrin ve kardiyo-vasküler işlevlerdeki
değişikliklerle alakalıdır. Kadınlar doyum aldıkları bir evlilik yaşıyorlarsa
zihinsel ve fiziksel sağlık faydaları elde ederler, oysaki erkekler kalitesine
bakmaksızın evlilikten yararlanır..
Aile Sağlığı: Evlilik çatışması, çocukların bakım ve yetiştirme
görevlerinde sorunlar, aileye problematik bağlanma, aile ile çocuk ya da
kardeşler arasındaki çatışmayı arttırma ile ilişkilendirilmiştir. Sık, çözülememiş ve çocukla ilgili evlilik çatışmaları, çocuklar
üzerinde negatif bir etkiye sahiptir .
Çatışmanın sonucu olumlu ya da olumsuz olabilir.
Eğer evlilik sürüyorsa ve çatışma şiddetli olarak devam ediyorsa, eşler
kendilerini değersiz hissedebilirler ve evliliğin bitmesine karşı istekli
olabilirler. Çatışma yaşayan ve çatışmasını çözebilen bireyler, evliliklerinde
diğerlerine göre daha uyumludur.
Beckman (1979), çatışmanın çözümlenmesi için üç
temel gereksinimin karşılanması gerektiğine dikkat çekmiştir:
1. Açık iletişim,
2. Çatışmanın derecesi ve doğasıyla ilgili doğru
algılama,
3. Çatışmayı çözecek yapıcı çabalar, ki bunlar da
her partnerin diğerinin bakış açısını ve alternatif çözümleri düşünmeye istekli
olmasını ve gerekliyse uzlaşmaya istekli olmasını minimum düzeyde kapsamaktadır.
Yakın ilişkilerde çatışma karşısında gösterilen
yaklaşımlar, evlilik ilişkisinin daha yoğun ve etkili olmasını sağladığı ya da
evliliğin bütünlüğünü tehlikeye soktuğu için araştırmacılar uzun zamandır
evlilik ilişkilerinde çiftlerin çatışma hakkındaki düşünceleri ve çatışma
karşısındaki davranışlarıyla ilgilenmektedir.
Evlilikte çatışmanın nasıl ele alındığı evliliği
sürdürme açısından önemlidir. Şayet çatışma yapıcı bir şekilde ele alınırsa,
evlilik doyumu ve ilişkinin istikrarı artacak; ancak çatışma olumsuz bir
şekilde ele alınırsa, çift nispeten istenilen düzeyde olmayan, yetersiz bir
ilişkiye katlanmak zorunda olacaktır.
Uzm. Psikolog Reyhan Nuray Duman
Uzm. Psikolog Reyhan Nuray Duman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder